29 Nisan 2011 Cuma

Bir Hayal Kırıklığı; Kosmos Film Eleştirisi...

Kosmos diye bir film izledim geçen gün.. hayatımda geçirdiğim yüzünden bu kadar acıdığım bir 117 dakikam daha olmadı.. Çok üzüldüm üzülmeme...
Bir daha kesinlikle Reha Erdem filmi izlemek yok benim için.. Bir insan bu kadar mı güvenir yüzeyselliğine.. Bu kadar mı hiç bir şey anlatamaz anlatıyorum zannedip.. İnsanların merak duygusunu bu kadar mı suistimal eder..
Kosmos harikalar yaratan bir hırsızdır yazıyor filmin sinopsisinde... Filmi izlerken adamın hırsız olduğunu gayet net anlayabiliyorsunuz çaldığı şeylerden.. Fekat gel dikiz ki bu adamın mucize yarattım diye bahsettiği herşey filmin sonunda tamamen fiyaskoya dönüşüyor... Meğer boşuna hayran olunmuş başından beri bu adamın hünerlerine.. Üstelik tam da realite şov programlarında sahte imam, sahte doktor, sahte hoca başlıkları altında damgalanan üfürükçü hocalar cinsinden hünerler bunlar..
Ve ilk defa bir başrol oyuncusunun bu kadar ezilmiş, büzülmüş, sesi mıy mıy mıy çıkan bir karakterden ibaret olduğunu görüyorum.. o kadar geri planda kalmış ki oğlanceğiz, insanın söylediklerini zerre takası gelmiyor.. yazık.. zık zık zık...
filmde doğa seslerini kullanmak da akıl edinilmiş... o kadar rahatsız edici rüzgar ve su sesleri var ki filmde, belgesellerde bile bu denli rahatsız olunacak efektlere rastgelmek mümkün değil... yine filmin sinopsisinde zamandışı gibi sahte bir tabirle anlatılmış filmin zamanı.. o kadar zaman dışı ki hiçbir zamanla bağdaşmıyor gerçekten.. mekan deseniz hakeza.. trenler var.. devrim zamanı.. e tabi siyaset olmazsa olmaz bu ego tatmin etmek için yapılmış olan filmde.. insanlar gayet düzgün türkçe konuşuyorlar.. eczane var.. tamirciler var..  kıraathane var.. ve bu kadar mekan gösterip film zamansız ve mekansız olduğunu iddaa ediyor.. Senaryonun yazıldığı kağıtları düşündüm filmden sonra.. O kağıtların ortaya çıkması için kesilen ağaçları düşündüm.. ve gerçekten üzüldüm böyle kereste bir senaryo için o kağıtların harcanmasına..
E bi de aşk var tabi.. Aşksız film olur mu hiç.. Film eleştirilerine baktım ve kötü bir eleştiriye rastlamadığım için çok şaşırdım gerçekten.. Herkes filmden birşeyleri beğenmiş.. Bütün olarak değerlendiren kimseyi de göremedim.. Filmdeki Kosmos abimiz bir kıza aşık oluyor.. Senaristimizin AŞKI tabir ediş biçimi kosmosun köpek gibi bağırmasından ibaret sadece .. Ve bunun içimizdeki bir dürtü olduğunu, aşkı dışavursak bu şekilde dışavuracağımızı anlatıyor.. Azıcık da olsa haklılık payı var diyebilmeyi çok isterdim ammavelakin burada köpek gibi bağırılarak dışavurulan ŞEYİN aşk ile hiçbir şekilde bağlantılı bir durum olduğunu düşünmüyorum.. Bu olsa olsa sanırım testesteronların halay çekmesi ile iniltili olabilir... Kosmos abi bir sahnede diyor ki "bir elin başımın altında olsun öteki beni kucaklasın" ki insanlar bu cümleye bir anlam yükleyerek beni gerçekten şaşırtıyor.. Yine bir kıraathane sahnesinde "Dert şu kiiiiiii" sanki elzem bir şey anlatacakmış gibi kasıcı bir giriş yapıp "insanların başına gelen herşey aynı.." gibi gibi hiçbir şey anlatmayan monologları kıraathanedeki ilkokul mezunu gibi gösterilen cahil tiplerin hayranlıkla izlediğine şahit oluyoruz ve dahası aynı havayı soluduğumuz insanlar bu paragrafı alıp profillerinde highlight yapmak gibi ilginç bir tribe giriyor...
Filmi sevmek için nedenleri olanlara gerçekten lafım yok.. Boşluklarına denk gelmiştir, olabilir, çok şey söylememek gerekir o insanlara.. Benim için film izlemek, bir yerden alıp beni karakterlerin, hikayelerin, hiç beklemediğim yerlere götürdüğü zaman bir keyif halini alır.. Saçmasapan diyaloglardan ibaret, karakterleri bağlantısız, insan taklidi yapan tipler içeren, zamandışı deyip bir çok çelişkili zaman ögesi içeren, mucizesi sonradan fiyaskoya dönen filmler, iyi filmler ne kadar övgü ve ayakta alkışı hakediyorsa, işte o kadar sövgü ve ayakta hareket çekilmeyi hakeden filmlerdir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder