29 Nisan 2011 Cuma

Ben, hiç aşık oldun mu?

Sevimsiz bir cumartesiydi bugün. Hiç cumartesiye benzemiyordu. Cumartesi dediğin kesinlikle güneşli olmalıydı. Oysa dışarıda birbirine değmeden yere çakılan milyonlarca intihar yüklü yağmur damlaları mevcuttu. Gri paltomu dolaptan çıkartıp ara sıra açılmayan şemsiyemi de yanıma aldım. Bugün işe gitmek çok saçma bir gündü. Kahvaltıyı pas geçip çıktım evden. Şemsiyeme vuran yağmur damlalarının sıklığından anlayabiliyordum sağanağın şiddetini. Tam durağa on adım kalmıştı ki şemsiyem sustu. Yağmur hala yağıyor ama şemsiyemden çıt çıkmıyordu. Şemsiyeme baktım. O da karşıdaki şemsiyeye bakıyordu. Şemsiyem bir başka şemsiyeye aşık olmuştu hem de sırılsıklam. Şemsiyelerin de aşık olduğunu o cumartesi öğrenmiştim. Şemsiyemin duygularına saygı duyup otobüse bindim. Şemsiyem hala bizimle birlikte otobüse binen şemsiyeye bakıyordu. Şemsiyemi aşık olduğu şemsiyenin yanına koydum. Mutluluğu her halinden anlaşılıyordu. Yer yer başını diğer şemsiyeye yaslıyor hatta hafif açılarak otobüste beni rezil etme girişiminde bulunuyordu. Şemsiyemi daha önce hiç bu kadar mutlu görmemiştim hatta daha önce mutlu şemsiye görmemiştim. Şemsiyenin sahibini ne durakta ne de otobüste görebilmiştim. İnmeme iki durak kalmıştı ki sarı paltolu, yamuk sarı şapkalı, yeşil gözlü, sarışın bir huri uzandı şemsiyesine. Şemsiyem ve ben bakakalmıştık. Şemsiyem “ne bekliyosun lan hadi biz de inelim, işe gidip nabacan bugün” diye dürttü beni. Haklıydı. Şemsiyemin elinden tutup hurinin ineceği durak benim de ineceğim durakmış taklidi yaptım. Taklit işe yaradı, ben, huri, şemsiyem ve hurinin şemsiyesi aynı durakta indik. Şemsiyelerimiz kafalarımızın üzerinde kesişmeye devam ederken, ben de hurinin arkasından yürümeye başladım. İkimizin de bir eli paltolarımızın cebindeydi. Sonra huri aniden durdu ve biz de ani fren yapmak durumunda kaldık. Dokuz-on saniye durduktan sonra huri arkasını döndü. Gözlerimin içine baktı. Bu sırada paltomun kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Paltoma baktım. Hurinin paltosuna bakıyordu. Paltom hurinin paltosuna aşık olmuştu. Gri ve Sarı o kadar da uyumsuz renkler değilmiş diye düşünüp gri-sarı bir takım forması bakındım aklımın arşivlerinden. Bulamadım. Huri “Beni neden takip ediyorsunuz?” dedi. Cevap veremedik. Asıl suçlu şemsiyemdi. Paltomun tek suçu bizimle birlikte gelmekti. Bense bir anlık gaza gelmenin şoförümsü kurbanıydım. Şemsiyem sustu, paltom sustu ve ben bir yanıt vermek zorunda kaldım. “Biz size aşık olduk” dedim. Huri şaşırdı. Ama hurinin şemsiyesi ve paltosu neden bahsettiğimi gayet iyi biliyordu. “Siz kimsiniz?” dedi gözlerini bir japona benzeterek. “Ben, şemsiyem ve paltom” dedim. Huri güldü. Şemsiyesi ve paltosu utandı şemsiyem ve paltomun gururuna teğet. Arkasını dönüp yürümeye devam etti. Ben, şemsiyem ve paltom da onun peşinden yürümeye devam ettik. Onları takip etmeye ne kadar kararlı olduğumuzu anlayınca bir kafeye girdiler. Şemsiyesini açarak kafenin girişine bıraktı. Ben de şemsiyemi açarak şemsiyesinin yanına bıraktım. Paltosunu çıkartıp askıya astı. Ben de paltomu çıkartıp onun paltosunun yanına astım. En uzaktaki masaya kadar yürüdü ve oturdu. Ona doğru yürüdüm ve masasının başında bir garson gibi dikilikaldım. “E oturun bari” dedi. Oturdum. “Bugün çok sevimsiz bir cumartesi, hiç cumartesiye benzemiyor” dedi. Bu benim yazımın giriş tümcesiydi. Neden aşık olduğumu henüz anlamıştım. Sütlü kahve söyledik. Fincanlar gelince bir müddet aralarında bakıştılar. Biz de fincanlara baktık. Fincanlar bizden fazla konuşup kaynaştılar. Günübirlik bir aşktı bu benim için. Çünkü yarın artık o olmayacaktı ve ben onu yarın unutacaktım. Ama aynı şeyler şemsiyem ve paltom için geçerli değildi. Ne zaman üşüse gökyüzü ya da ağlasa ve ben ne zaman onları yanıma alsam, her köşe başında, durakta, cafe girişinde onlar aşklarını arayacaklardı. Çok fazla konuşmadan kalktık masadan yalnız bırakıp taze kahve fincan çiftini… Belki konuşacak özel şeyleri olabilirdi zira. Durağa kadar şemsiyelerimiz, paltolarımız ve bedenlerimizle yürüdük… Biraz sonra otobüs gelecekti ve ben kaldığım yalnızlıktan, şemsiyem ve paltom da benim kalan yalnızlığımın yanında belki bir ömür aşksız kalacaklardı… Yani anlayacağınız aşk yine bambaşka bir bahara kaldı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder