1 Mayıs 2011 Pazar

Yirmidörtlük Kayıp...

Sahi ne kadar da uzaktır uzaklar… Gözümün önünde dokunamadığım dokunaklı bir gerçeksin şimdi… Uzansam, dokunacağım 24 yıllık hasretine…

İçim bomboş bir köy… Her yanım boşluk sensiz… Öksüz kalmış içimdeki tümceler, bulamamışlar öğelerini…

Ne kadar zerre varsa sana dair, her birine bölündüm ve göklerle birleştim… yağdım saçlarına, yağdım avuçlarına… sen bunu hiç bilmedin… saklambaç oynayan iki yüreğin arifesiydi buluşmamız… sobelenmeden yoktu ölmek, ya da dönmek sana çıkan, çıkmayan tüm tek şeritli yollardan… Ardına harfler kazıdım, oluk oluk aktın aklımdan, her şeyi unutmayı becerebildim de bir şekilde, bir seni unutamadım… Koynuma sinmiş bir öyküydün, kimseye anlatamadım… Yalnızca büyüdün işte her masal gibi… 24’lük yorgun, koca bir masal…

Kayıplarında aradım seni adım adım… İzin vermedi metropoller izlerinde yaşamama… 50 adım atıldı kavuşmak için… 26 ben, 24 sen… ve hazinesi bu ömrün kollarımda çok şükür… vasati bir sayısı olmayan bir kibrit kutusunun içinden çıkıp geldin resmen, bu hayati boşluklarıma… Bileklerime kadar hissediyorum şimdi seni ki daha bir güçlü kılıyorlar beni toprağa basarken… 

En büyük doğum günü hediyemdir 24’üncü yaşın… Yılları sayıp veremem belki geri sana, ama ne varsa aşka dair şimdi, bakıp gözlerinin taa dibine paylaşabilirim gözlerimi kırpmadan… İnsanlar var yakınlar birbirlerine… Ve gözlerinin içine bakınca o insanlar, görüyorlar aralarındaki asıl uçurumları… Bazıları kayıp bile mesafelerinde o bakışların… Oysa ben hissediyorum şimdi seni, iliklerime kadar aşksın sen… Ensemde bir nefes ve enfes bir tat dudaklarımda… Sen benim aşk sarhoşluğumsun… Ayılmak istemediğim 24’lük bir aşk sarhoşluğu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder